Neyse. Ne diyeceğim? Yaz gelince ortaya kısa soluklu yaz dizilerinin fırtlaması sence de sinir bozucu değil mi? Hepsi de aynı düzeyde. Bir arkadaş ekibi olur, bunlar genelde sahil şehri/kasabasında yaşar, sonra İstanbul'a gelirler. Oradan devam eder dizi. Bok var İstanbul'da. Gel gel, bi sen eksiktin. Bir de dizilerde devamlı güzel kızların olması ne olacak? Ya da yakışıklı abilerin? Normal insanların aşk yaşamaya hakkı yok mu? Hayır yani o dizilerdeki gibi aşk yaşanacaksa yaşanmasın zaten de çocuklar özeniyor efendim, tutamıyoruz sonra.
Zamanında Jane Austen, Brontë Kardeşler kadınlara romantizm morfinini enjekte ediyordu hikayeleriyle. Onlarınki hiç değilse şimdi klasik. Şimdi sana romantizm enjekte eden diziler bir elli sene sonra kült dizi olarak adlandırılmayacak ve bunu biliyorsun. Bu romantizm olayını çok garıştırdılar. Ben burada Austen'ı vs de suçlarım. İnsanlarda beklentiler yükseldi. Hele de afedersiniz sığ kadınlarımız gereksiz imkansız aşklar arayışı içine girdi. Hepsi kendince bir Mr. Darcy arıyor. Yahu tamam "Mr. Darcy is da man" kardeşim de, sen bir Elizabeth Bennet değilsin yani. Ne entelektüel altyapın var? O kız köy kızı olarak doğmuş olmasına rağmen deli gibi kitap okuyordu. Mr. Darcy-vari bir abi gelecek de seni beğenecek. Burada iğneyi erkişilere de batıralım da seksizmle suçlanmayalım. Erkekler de Tuğba Büyüküstünler bekliyor. Ne diyeyim yani daha fazla? Biliyorsun işte ne beklediklerini.
Şimdiki dizilerde entelektüellik aramayın. Mesela, izlemesem de popüler olduğu için, Medcezir'den örnek vereyim: Yaman Koper'in ne entelektüelliği var şimdi? Ya da Mira denen hanım kızımızın? Bırakın bu işleri. Zengin olmakla veya kuul giyinmekle kaliteli olunmuyor. Medya sana böyle gösteriyor. Bak bunlar çok havalı, isyankar. E ama düşünce? He düşünce yok. Bunlar mal.
Bana "gomplocu" diyebilirsin ama ben medyadaki hiçbir şeyin masum olduğuna inanmam. Bir ara Pazarlama ya da Reklamcılık sektöründe yüksek lisans yapmayı düşünüyordum sonra dedim ki "Yok kızım, milleti kandırıp da ne yapıcan?" Üzerinize alınmayın. İlla ki bu işi hakkıyla yapan yaratıcı, gerçekçi kişiler vardır ama çocukluğumdan beri reklam izleyen ve kendince eleştiren bir tip olarak reklamların pek de iyi ve adil bir pazarlama stratejisi izlediğini düşünmüyorum. Hele o banka reklamları yok mu? Neyse. Zaten ikinci sınıfta Kitle İletişim Araçları dersi almıştım, kör cahil de sanma beni bu konuda, heheh. Ne diyordum? İnsanların beklentileri yükseltiliyor aşk konusunda. Aşkı düşün de başka bir bok yapama diye. Senden atomu parçalamanı beklemiyor kimse ama düşünme diye işte. Düşünen adam tehdittir çünkü devlete veya devlet üstü şeylere. Yaa, di mi, yıllarca Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ndeki Düşünen Adam heykeliyle dalga geçtin. O adam senden akıllı, akıllım, sen ne diyorsun?
Aşk ince bir mevzu. Yok ya? Yani gri bölge. Çok aforizma kasılabilir. Zaten birçok sanat dalında da aşk malzeme olarak iyi satıyor. Bugünkü yaygın televizyon kültürüne sanat dersen tabii. Herkes aşk üzerine bir şey söyleyebilir. "Ben aşka inanmıyorum, ben aşkı hiç sevmiyorum, aşk bence çok kötü bir şey," diyen biri bile bu görüşünü gerekçelendirerek insanların ilgisini çekebilir, ki amcamız gerekçeye de ihtiyaç duymadan gençlerin gönlünde taht kurmuştur.
Neden kimse aşkın gerçek yüzünü göstermiyor dizilerde? Filmlerde bunu yapan büyük üstadlar var tabii. Türk sinemasında da eski filmlerde vardır muhtemelen. Yeni filmler de gerçekçi olmak için fazla kasıyor ahah. Kimse aşktaki dilemmadan bahsetmiyor mesela. Bir süre sonra her şey bir düzene girince insanın çıldıracak gibi olması gerçeğinden kimse bahsetmiyor. Ah yavrucum, hayat öyle pempe değil. Her şey bir denge meselesi. O dizilerdeki gibi dikkatsiz, umursamaz davrandığın an ayağın kayıverir. Anksiyete bozukluğu olan biri olarak annelerin çocuklarını devamlı histerik bir şekilde bir şey hakkında uyarmalarını doğru buluyorum. Dışarısı ne kadar sakat, haberin var mı senin? Ne dünyalar dönüyor dışarda sen biliyor musun? Korkmaya da lüzum yok. Korkarak da yaşanmaz. Ben sadece insanların bu delüzyona kapılmalarına üzülüyorum. Mal bir nesil yetişti, yetişmekte, yetişecek.
Şu televizyon ne kadar önemli sizin için. Son iki senedir televizyon izlemiyorum. Dizi takip etmiyorum. Arada gülmek için izdivaç programlarına bakıyorum, sonra yine ister istemez toplumsal analiz yapıp küfredip kapatıyorum. Yapacak bir şey yok. Yaygın olan geneldir, genel olan boktandır.
Haber de izlemiyorum. Her şeyin politize olduğu bu memlekette bir de benim siyaset yapmam hiçbir işe yaramaz. Sanırım benim apolitik olmaya hakkım var. Maaşallah hepiniz başımıza Noam Chomsky kesildiniz ya, bana lüzum yok. Çok da memnunum. Siyasetten Allah'a sığınırım. Bana ne, ne dönerse dönsün. Kavga edin durun.
Bu biraz iddialı bir ifade ama bana göre savunma mekanizması. Ben genelde çokluğu sevmem. Çokluk olan yerde papaz çıkar. İnsanoğlu kalabalıkta sapıtır. Ben çocukken de kavgadan filan kaçardım. Midem bulanırdı. Stanley Kubrick babanın A Clockwork Orange'ını izlediniz mi bilmem ama orada şiddeti "izleme"nin normal bir insan üzerinde mide bulantısı oluşturma etkisinin olduğu vurgulanıyordu. Orada neden bahsedildiğini çok iyi anlamıştım o zaman. Bak burada baş karakterimiz Alex üzerinde psikolojik bir deney yapılıyor. Gözlerini zorla açtırıp şiddet içerikli videolar izletiliyor:
(Bi ara izle bi zahmet.) Tabii insan alıştıkça tınmamaya başlıyor mide bulantısını. Yoksa işkence yapan adam devamlı kusar heheh. Ben dayanamıyorum vallahi. Üç gün anemim var diye üç ünite kan aldım, koluma vurdukları her iğne kâbus gibiydi benim için. Kan, şiddet bunlar ancak Quentin Tarantino filmlerinde tahammül edilebilecek şeyler. Canlı canlı ağız dalaşı bile izleyemem ben.
Peki biz bugün Alex'le neden benzerlikler taşıyoruz? Kimse bizi bağlayıp "Gel üzerinde deneysel psikuluji yapacam," demiyor ama sen sanki bir nevi bağlısın o sevdiğin şeylere. Şiddet içerikli olup olmaması şart değil. Aşk içerikli olanların sende delüzyona sebep olduğunu konuştuk zaten. Neden şiddete verilecek normal insan tepkisini bu saçma dizilere de vermiyorsun? Niye kusmuyorsun bu beceriksiz aşk dizilerini izlerken yavrum? Hiç mi seçiciliğin kalmadı? Nerede kalite?
Ne diyorum ben ya? Nereden nereye geldim yine? Lüzumsuz ben.
İyi akşamlar.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder