27 Haziran 2015 Cumartesi

Gurbetçinin Cirith Ungol'ü


İyi günler. Bu gece kötü bir rüya gördüm. Rüya tabirinden anlamam. Çok da araştırmam ne anlama geldiğini. Hayır olsun der, geçeriz. Neyse. Rüyamda güyam ben liseye gidiyormuşum. Yanımda kuzenlerimden bir abim var. Beraber gidiyoruz. Karanlık. Kar yağıyormuş. Yürüyerek gidiyoruz. Ben yolda giderken eski arkadaşlarımı görürüm diye radarları açıyorum. Ortam o kadar kalabalık olmasına rağmen bir tane bile tanıdık yüz yok ortada. Memleketim o kadar da kalabalık bir şehir değildir ama benim rüyamda her yer teenager kaynıyor. Ve hepsinin her zamanki gibi saçma salak hareketler yaptığını gözlemliyorum. Kimseyle etkileşime girme hevesinde değilim. Hâlâ sisli ve puslu bir hava hâkim. İlerlemeye devam ediyoruz. Kalabalık bir yer ama ortalıkta bazen hiç bina görünmüyor. Evet evet. Sanki mahşer yeri. Ergenlerin mahşeri. Ben hâlâ arkadaşlarımı arıyorum. Yanımdaki kuzenim de beni korumaya gelmiş galiba. Ama ben onunla bile fazla konuşmuyorum. "X arkadaşım buralarda olabilir, gel şuradan gidelim," filan diyorum bazen. Okula yaklaşıyoruz. Mahallenin içinde dolanıyoruz ama bir türlü ulaşamıyoruz. Adeta Lord of the Rings'te Frodo'yla Sam'in Mordor'a girdikten sonra Hüküm Dağı'na bir türlü ulaşamaması gibi. Bu durumda ben Frodo oluyorum elbette. Eğer filmin extended version'larını izlemişseniz Kralın Dönüşü'nde Frodo'yla Sam'in Cirith Ungol'den ork zırhlarıyla kaçıp mecburen orkların arasına karıştığı bölümü görmüşsünüzdür. Orada bu ikisi yakalanma tehlikesi yaşar. Orklar olayı çakmak üzeredir. O sahnede dikkatimi çeken şey puslu ve iğrenç yapış yapış atmosferdir. Meşaleler vs. İşte rüyamda da böyle boktan bir atmosfer vardı. Allah'tan bizim ensemizde boza pişiren bir ork güruhu yoktu ama nedense izleniyormuşuz gibi hissediyordum. Rüyamda bile yakamı bırakmıyor anksiyete illeti. Kaç para ulan özgürce rüya görmek?

Ne diyordum? Nihayetinde okula vardık. Benim lisemin kocaman bir spor salonu vardı. Vakt-i zamanında kıymetini bilememişim. Sadece badminton oynardım. Oturuyoruz tribünde bir yere. Kalabalık. Maç izleyeceğiz herhalde. Sonra salak ben ağlamaya başlıyorum. Diyorum ki kuzenime dönmeden "Buralarda böyle gezerdim, ne ara büyüdüm. Çok özledim ben bu zamanları," diyorum. Hani rüyalarda birden boyut değiştirip başka mekanlara atlarsınız ya solucan deliği filan olmadan. Birden ortamdan sıyrılıyorum. Yarı yosunlu, yarı temiz iğrenç bir havuzdayım. Ama yüzme isteğim kabarmış, atlıyorum suya. Temiz tarafında yüzüyorum. Ne güzel. Havuzun içi tuhaf. İçinden geçebileceğiniz boruları filan var. Aquapark bozması gibi. Ben de artislik yapıp bir iki tane borudan estetik bir şekilde geçiyorum. Tam bir tane daha borunun içinden geçmek üzereyim ki borunun suyun içinde değil üstünde olduğunu fark ediyorum. Kafamı dışarı çıkarıp aşağı bakıyorum, eğer vücudumu sallandırırsam iğrenç, pis, yosunlu suyun içine dalacağım. Bu düşünce midemi bulandırıyor. "Yosunlar saçlarıma bulaşacak. Boğazıma girecek." Sonra dar boruda kendimi geri ittirmeye çalışıyorum. Pis dünyaya doğmamak için ana rahmine dönmeye çalışan yeni-doğmayan gibi. Ama boru beni kabul etmiyor. Oradan geçebilmiş olmama rağmen ya kıçım iki saniyede çok genişlemiş, ya da boru daralmış, geçemiyorum. Sığmıyorum. Sesim de çıkmıyor. Malum, ciğerler daha açılmadı. Ben boruya girmeden önce etraf ergen kaynamaktayken şimdi bir kişi bile görmüyorum ortada. Sonra uyandım. Allah'a şükür kâbusmuş. 

Şimdi ben bu rüyadan ne anladım? Bunu niye anlattım? Bak arkadaşım ben memleketini ve evini çok seven biriyim. Ve evime en son Şubat ayında gittim. Otobüsle beş saat, özel araçla üç saatle gidilecek bir mesafe olmasına rağmen "Aman dur, şunu da halledeyim, öyle rahat rahat gideyim. Ay dur, şu sınav, ay dur bu büt, ay dur şu formasyon, ay dur şu arkadaşlar..." derken ben evimden, babamdan, memleketimdeki dostlarımdan ve en sevdiğim mekanlardan aylardır uzağım. Bu kimin suçu? Benim. Tatava yaptım hep. Kendi babam "Hadi gel artık, ne zaman geleceksin?" dedi. Anneannem bile " Gözümde tütüyonuz," dedi ama ben ayak yaptım. "Durun şu işler bitsin, gelcem." Hangi işler? Ne işi? İşler hiç biter mi? 


Ben anlamam rüya tabirinden. Ama bana göre bu artık ruhumun ve zihnimin işbirliği yaparak sinyal vermesiydi. "Evine dön artık," diyorlar. Borudan geçme işlemleri mesela. Bir yere vardığımı sanıyordum ama sonunda pis bir yere ulaştım. Hiçbir yer. Sıkıştım sonunda da. Eski arkadaşlarımı arıyor olmam mesela. Bu arada geçmişte de, şu an da çok arkadaşım yok. Hakiki olanlar var/dı sadece. Rüyada o kadar kalabalık görmem İstanbul'un kalabalığı ama bir boka yaramıyor olması gerçeğiydi bence. Arkadaşlarımı fellik fellik aramam da bir başka yardım çağrısı. Velhasıl âlim olmaya lüzum yok. Ben evimi özledim. Az kaldı diye kendimi teselli ediyorum. Arkadaşlarımı göreyim, akrabalarımı göreyim, kuzenlerimi göreyim istiyorum. Ergenliğimin geçtiği yerlerde dolaşmak istiyorum. Her sokak bir şey ifade ediyor. İlla ki her sokak değil tabii ama bildiğim sokaklar. 

Umarım daha fazla burada dünyalık başarılar için oyalanıp ailemi ve arkadaşlarımı yok saymaya devam etmem. Zira bu durumdan memnun değiliz. Şehrimin de beni özlediğini varsayıyorum. O da sever beni. Neticede doğduğum yer. Bana bugüne kadar hiç yamuk yapmadı ve ben bana yamuk yapmayana sonuna kadar saygı-sevgi gösteririm. İnsan ilişkilerinde de böyledir. 

Daha iyi rüyalar görmek dileğiyle. Mutlu günler.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder