5 Haziran 2015 Cuma

Kırkikindi Yağmurları

Alakasız başlık atıp okuyucuyu avlayan gazeteler gibi hissediyorum bugün. Kırkikindi yağmurlarıyla ilgili bir şey söylemeyeceğim. Halbuki çocukluğumun geçtiği yerde, memleketimde olsaydım şimdi kırkikindi yağmurlarından bahsediyor olurdum. İlkokuldan arkadaşlarla beraber eve dönerken yaz başında hep yağmur yağardı. Biz de severdik tabii yağmurda dolanmayı. Çünkü kızız, romantizm default olarak yüklenmiş bir kere ruhumuza. Yağmur demek yağmurda dolaşmaktı. Donuna kadar ıslansan da. Sonra bir de kendimize "sığınak" bula bula giderdik eve. Macera filmindeymişiz gibi büyük bir ciddiyetle ilerlerdik. Zengin mahallesinin zengin olmayan apartman çocuklarıydık. Hepimiz de aynı apartmandaydık. O zamanlar başka arkadaş bilmezdik. Sanki dünyada bizimkinden başka bir arkadaş ekibi var olamazdı. Başka birine daha ihtiyacımız yoktu.

Zengin mahallesi dedim. Okuldan dönerken villaların yanından geçerken ıslanmaktan kaçıp kulübelerine sokulan köpekleri izlerdik. "Köpek bizden şanslı," derdik. Islanmazdı köpek. Garantiye almış sahibi köpeğin kıçını. Bizim şemsiyemiz olmazdı. O kadar fakir değildik. Şemsiye almayı tercih etmezdik. Kırkikindi yağmurlarıydı bu. Telaşa mahal yoktu. Bize zarar vermezdi. Eve varınca annelerimiz hemen üstümüzü değiştirmemizi söylerdi, hatta "Hiii, sırılsıklam olmuşun, hemen değiştir üstünü!" diye uyarırdı. Mavi önlüğün altına giydiğimiz beyaz külotlu çorap muhtemelen yarın sabah giyilemeyecek halde olurdu çünkü ayakkabılar malum. Kırkikindi yağmurları o kadar da masum değildi, ayakkabılara acımayabilirdi. Şanslıysan bir çift daha beyaz külotlu çorabın vardı. Hmm, dur bakim. Aa onun da baş parmak yeri delinmiş. Ya yarın arkadaşın öğle yemeği için evin e davet ederse? Bir şey olmaz. Bir çift kısa çorap giy üstüne, tamamdır. 

İşte böyleydi. Bazen de üşümeyesin diye eve girdiğin gibi sıcak bir duş alırdın, evde banyo günü (Pazar) olmasa bile. Bugün de İstanbul'da yağmur yağdı. Kısa süreliydi. Yine de kırkikindi yağmuru değildi. Yine, yine de yağmur her şehri güzelleştiriyor. Yağmur, şehirlerin makyajı sanki. Yağmur yağmayan bir yerde yaşayabilir miyim bilmiyorum. Belki sana tuhaf gelebilir ama güneş midemi bulandırıyor, beni endişelendiriyor. Uzun bir süre evde kalmışsam ve cam açma ihtiyacı duymuşsam dışarda güneş varsa, yerler sarı sarı parlıyorsa, cisimlerin gölgeleri rahatlıkla seçilebiliyorsa midem bulanıyor. Güneş bana karşı tehditkâr. Sevmiyorum işte. Belki İngiltere'ye taşınırım. Kanada da olur. Norveç de. Rize de uyar. Sorun yok. 

Güneşi sevemem çünkü sıcaktan hazzetmiyorum. Hem ayrıca bir deodorant almak çok mu zor yahu? Yazın toplu taşıma araçlarına binen bin pişman. Neyse, bu konu kesinlikle böyle devam etmemeliydi ama bu da eleştirilmesi gereken bir nokta. Çok zor değil gençler, bir deodorant alın. 

Bugün okul filan yoktu. YÖK abi sınavları son dakika golüyle erteledi ya hani. Ben de bugün evde hiçbir şey yapmama eylemini gerçekleştiriyorum. Oh. Yağmur da yağdı. Camdan da baktım. Ne yazık ki bu kez yağmur esnasında Debussy dinlemedim. Çünkü bu sefer dışardan yağmur sesi gelirken yattım. Yapın, çok güzel. Hiçbir şeyi takmamak çok güzel. Zaten hayat bir şeyleri kafaya takmakla geçiyor. Beş-on saniye de takmayıverin. Mesela derslerden alamadığınız yüksek puanları takmayın, size "kanka" diyen kızın aylardır arayıp sormamasını takmayın. Eziyet etmeyin kendinize. Şalteri indirin ara ara. Enayilik etmeyin. Günlük hayat zaten yeterince yorucu. Minik şeylerden memnun olun. Yağmur sesi dinleyin, yokuştan aşağı akan yağmur sularının araba lastiklerine çarpıp deremsi bir görünüm oluşturmasını izleyin, kendi ayaklarınıza masaj yapın. Ne bileyim, her şeyi başka insanlar sizin için yapacak diye beklemeyin. Hayat mutsuz olmayı öğretmiyor. Sen salaklık seviyene göre "Bizim de kaderimiz böyle" diye diye saçma seçimler yapıp arabeske bağlıyorsun, bir de bol dram yüklü dizileri izliyorsun. Salak mısın arkadaşım? Demek ki sana mutsuz olmayı hayat değil baskın olan düşünce öğretiyor. Bir de "Özgürüm" diyebiliyorsun öyle mi? 

İyi günler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder